Aziz Nesin,Şeytan Ayetleri ve Madımak Oteli

Ülkemizde derin sancılara yol açan 2 Temmuz 1993 Sivas Madımak oteli yangını; Aziz Nesin denilen ateistin İslam dinine saldıran bir kitabı Türkçeye çevirtmesiyle başladı. Aziz Nesin 26 Mayıs’ta, Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını çevirip Aydınlık Gazetesi’nde yayımlamaya başladı. Aziz Nesin’in bu girişimi yurt çapında tepkiyle karşılandı ve protesto edilmeye başlandı. Roman, Müslüman camiasında büyük yankı yaratmış ve dine küfür olarak algılanmıştır. Rüşdi’nin ifade özgürlüğünü kutsal değerlere saldırarak kullandığı iddia edilir. Olayların büyümesiyle birlikte kitabın ithali Hindistan’da yasaklanır, Birleşik Krallık’taki ilk eylemlerde kitap yakılır. 1989 yılı Şubat ayında Pakistan’da kitaba karşı büyük olaylar çıkar. İran’daki Şii önder Ruhullah Humeyni, Rüşdi ve kitabın yayınlanmasında görev alan kişilerin öldürülmesini olanaklı kılan bir fetva yayınlar. Dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher Rüşdi’ye sürekli koruma sağlamıştır. 1998 yılında İran hükümetinden olayı yatıştırıcı yönde açıklamalar gelmesi üzerine gerginlik azalmıştır. 2006 yılındaki İran Haber Ajansının haberine göre fetva ancak onu yayınlayan makam tarafından geri alınabildiğinden ve Humeyni de ölmüş olduğundan fetva halen yürürlüktedir.

Sivasta her yıl düzenlenen Pir Sultan Abdal şenlikleri için valilik davetli listesi açıkladı. Listede Aziz Nesin ismini gören yerel basın protesto haberleri yayınladı

Yerel basın, özellikle Aziz Nesin’i hedef gösteren manşetler atmıştı. Örneğin olayların yaşanmasında büyük payı olan Hakikat Gazetesi “Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar” manşetini atmıştı.

30 Mayıs 1993 günü Refah Partisi İslamcı yerel yayın organı “Bizim Sivas” adlı gazetede bir bildiri yayınlanmıştır. Altında, Hukukçular Derneği, Mazlum Der, Sivas Kültür Derneği, Yeryüzü Dergisi, Belediye Vakfı, İslami Düşünce, İmza, Risale, Mektup gibi İslamcı kuruluş ve yayın organlarından başka onlarca İslamcı yayın ve kitapevinin de adı yer almıştır . Yayımlanan bildiri şu şekildeydi:

MÜSLÜMAN KAMUOYUNA
“Bismillâhirrahmânirrahim”
Peygamber, mü’minlere kendi canlarından ileridir. Onun hanımları da müminlerin analarıdır. (Ahzâb: 6)
Mü’minlere öz canlarından daha ileri olan Allah Resulü (S.A.V)’ne ve O’nun temiz zevcelerine, Allah’ın beytine (Kâbe’ye) ve Kitab’ı Kur’an’a alçakça küfredilmekte ve mü’minlerin izzet ve namusuna saldırılmaktadır.
Dünyanin bazı bölgelerinde şeytan ve onun yandaşları olan emperyalist kâfirler, dinimize ve mukaddes değerlerimize dil uzatmaktadırlar. Bunun başını ise satılmış, mürted Salman Rüşdi köpeği çekmektedir.
Bu şeytanî oyunlara karşı, izzetli ve duyarlı Müslümanlar yiğitçe mücadele ortaya koyarak, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.
Bu iğrenç oyunların bir uzantısı olarak ülkemizde de; AYDINLIK gazetesi denilen bir paçavrada, melun Rüşdi’nin figüranlığına soyunan, dünya emperyalizminin gönüllü uşağı Aziz Nesin, aynı şekilde, Kur’an’ın korunmuşluğuna dil uzatmış, Hazret-i Peygamber (S.A.V)’in aile hayatını (hâşâ) bir genelev ortamına benzetmiş ve ümmetin anaları olan hanımlarına (hâşâ) fahişe deme cür’etinde bulunmuştur. Bu olay, dünyanın değişik yerlerinde kâfir devletler tarafından dahi kabul görmezken, basımına müsaade edilmezken, ne yazık ki laik ve ikiyüzlü T.C. Devleti tarafından yayımlanmasına izin verilmiş, ayrıca bunu kabullenmeyip protesto eden izzetli Müslümanlar, devletin polis ve jandarması tarafından coplanmış, kurşunlanmış, bir kısmı da hapishanelere atılmıştır.
 Salman Rüşdi köpeği, Müslümanlar’ın çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlar’la alay edercesine gezebilmektedir.
 ”Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:”
 İslâm’ın Peygamberi’ni ve Kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
 Gün; Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.
Gün; Allah (C.C)’ın vahyi Kur’ân-ı Kerim’e, Allah’ın meleklerine, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V)’e, O’nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulma günüdür.
“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa : 76)
“Galip gelecek olanlar, şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır.”
 “Müslümanlar”
Yukarıdaki eylem parolası bildiri, 30 Mayıs 1993 günü Refah Partisi İslamcı yerel yayın organı “Bizim Sivas” adlı gazetede yayınlanmıştır. Altında, Hukukçular Derneği, Mazlum Der, Sivas Kültür Derneği, Yeryüzü Dergisi, Belediye Vakfı, İslami Düşünce, İmza, Risale, Mektup gibi İslamcı kuruluş ve yayın organlarından başka onlarca İslamcı yayın ve kitapevinin de adı yer almıştır

Şenliklerin düzenlediği 1 Temmuz gününe gelindiğinde, şenliklerin baş konuğu yazar Aziz Nesin ilk gün valinin de katıldığı bir toplantıda uzun bir konuşma yaptı. Yazar konuşma yaparken, Müslümanlar da dışarıda boş durmuyor ve “Bugün hesap günüdür” başlıklı bildiriler dağıtıyorlardı.
Ve artık ok yaydan çıkıyor, Gün artık 2 Temmuz…

Saat 10:00
2 Temmuz’da, şenliğe katılan yazar ve şairler Buruciye Medresesi’nde imza-söyleşi etkinlikleri düzenledi.
Öğleye doğru 
Aziz Nesin öğle saatlerinde kendisiyle yapılan bir röportajda muhabire Hakikat Gazetesi’ni göstererek bu durumdan yakındı. Aziz Nesin öğleye doğru İHA muhabiriyle bir röportaj yaptı, fakat bu röportaj birkaç dakika içinde röportaj olmaktan çıkıp tartışmaya dönüştü.
Cuma namazı vakitleri
Halk şenliklerin de yapıldığı Çifte Minare çevresinde namaz için toplandı. Tam bu sırada Can Şenliği oyuncuları davul eşliğinde bir gösteri çağrısında bulundu. Bu çağrı namazı bekleyen kalabalığa “Ezan sesini bastırmaya çalışıyor zındıklar” şeklinde yansıdı. Kalabalık, namaza tepkili bir şekilde başladı.
Saat 13.30
Namaz bittikten sonra civardaki camilerden çıkan kalabalık birleşti ve “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Vali istifa” sloganlarıyla hükümet konağına doğru yürümeye başladı. Hükümet konağında polis engeliyle karşılaşan 3 bin kişi kültür merkezine doğru yürümeye başladı. Kültür merkezinde o sırada Arif Sağ konseri vardı. Konseri izleyenler dışarı çıkınca iki karşıt grup karşı karşıya geldi ve büyük bir kavga çıktı.
Kolluk güçleri
Olaylar artmaya başlamışken polis hiçbir şey yapmıyordu ya da yapamıyordu. (O dönem emniyet müdürü olan Doğukan Öner’e olayların büyüdüğü haberi verildiğinde “Müdahale etmeyin” emri verdiği söylenir.) Zaten sayıları da yeterli değildi. Askerden destek istenmişti. 30-35 kadar asker en sonunda gelmiş, olaylara müdahale etmek yerine uzak bir yerde durup beklemeyi tercih etmişlerdi. Bu sırada İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu valiyi arayarak merak etmemesini, gerekenleri yapacaklarını söyledi. Bakan daha sonra da belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nu aradı. Karamollaoğlu, valinin verdiği bilgilerin abartılmış bilgiler olduğunu, kalabalığın Müslüman insanlardan oluştuğunu, bir süre sonra dağılacaklarına inandığını söylemiş (-miş diyoruz, çünkü o dönemki valinin görüşleri bu yönde). Belediye başkanının olayları bakana bu şekilde yansıtması sonucunda bakanlık olayı kendi haline bıraktı ve takviye güç göndermedi.
Saat 16.00
Olaylar yatışmayınca belediye başkanı Temel Karamollaoğlu kalabalığa yönelik bir konuşma yaptı ve gruptan dağılmasını istedi. Konuşma etkili oldu ve kalabalık dağılmaya başladı. Fakat “birileri” olayların yatışmasına izin vermedi ve dağılmaya yüz tutmuş kalabalığı Madımak Oteli’ne yönlendirdi. Otelin önündeki kalabalık 5 bin kişiye ulaşmıştı. Kolluk güçlerinin sayısı sadece 500’dü.
Saat 17.00
Madımak Oteli’nin önünde toplanan kalabalık “Kahrolsun laiklik”, “Şeriat isteriz” sloganları atıyordu. Otel kuşatılmıştı. Oteldeki sanatçı, yazar ve şairler olan bitenleri telefon ederek milletvekillerine anlatmaya başladı. Aziz Nesin de bir şekilde telefonla ulaşabildikleri Erdal İnönü’ye, durumun ne derece vahim olduğunu ve ne kadar büyük bir tehlike altında olduklarını anlattı. Erdal İnönü de valiyi aradı ama vali gerekeni yapacaklarını ve bunun için de yeterli imkânlarının olduğunu söyledi.
Saat 18.00
Göstericilerin sayısı artık 5 bin değil, 15 bindi. Olayların daha fazla ilerlemesini istemeyen kişilerin kalabalığa yaptığı çağrılar karşılığını bulmadı. Halk dağılmadı.Kalabalık dağılmayınca belediye başkanı ve BBP il başkanının halka seslenmesi kararlaştırıldı. Kalabalığa yönelik yapılan konuşmalardan birinde şöyle bir cümle duyulduğu söylendi: Gazanız mübarek olsun! (Sesin, Temel Karamollaoğlu’na ait olduğu iddia edildi ama kendisi reddetti.) Aynı ses aynı kalabalığa, şenliklerin iptal edildiğini, Pir Sultan Abdal heykelinin yerinden kaldırıldığını, şenlik için Sivas’a gelenlerin şehirden gönderileceğini söyledi.
Saat 19.00
Genelkurmay başkanı Doğan Güreş valiyi aradı ve kalabalığın “kara yobaz” olduğunu, derhal temizlenmesi gerektiğini söyledi. Yine aynı saatlerde otelin önündeki kalabalıktan birkaç kişi pencerelerden tırmanarak otele girdi ve eşyaları yağmalamaya başladı. Sivas’a gönderilmeye başlanan askerler, Madımak Oteli’nde değil de, olaylarla çok da ilgisi olmayan yerlerde önlem almaya başladı. Madımak Oteli’nin önüne gelen küçük bir grup asker de ne zaman müdehale etmek istese “Asker Bosna’ya” sloganlarıyla karşılandı. Bir albay kalabalıkla konuştu ve birkaç dakika süren bu konuşmadan sonra asker geri çekildi. “Asker Bosna’ya” sloganlarıyla karşılanan askerler, “En büyük asker bizim asker” sloganlarıyla uğurlandı. Askerin çekilişinin ardından ilk olarak otelin önündeki arabalar ateşe verildi. Katliam “geliyorum” derken, askerler olanı biteni uzaktan izliyordu.
Saat 20.00
Kalabalığın “Allahu Ekber” nidaları arasında yangın devam ediyordu. İçeridekiler için kurtuluş yoktu. İçeriden gelen çığlıklar bir süre sonra artık duyulmaz oldu. Hayatta kalanlar yandaki binaya geçmeye çalıştı ve geçti. Fakat geçtikleri bina onlar için çok da iyi bir yer değildi. Çünkü burası Büyük Birlik Partisi’nin ilçe merkeziydi. Binada eli sopalı bir güruh yanarak ölmek üzere olan bu insanları içeriye almıyor, “Gidin yanarak ölün orada” diyerek insanları yangın yerine geri gönderiyordu. Neyse ki aradan bir adam çıktı, eli sopalı bu güruhu dağıttı ve bu insanların kurtulmasını sağladı. Kalabalığın asıl hedefi olan Aziz Nesin hâlâ içerideydi. Hava karardıktan sonra itfaiye yangını söndürmeye başladı. Bu sırada “İmdat” diye bir ses duyuldu ve itfaiye, merdiveni sesin olduğu yere yanaştırdı. Aziz Nesin merdivenden inmeye başladı. Tam bu sırada kalabalıktan duyulan “Abi bu Aziz Nesin ya” sözü, kalabalığın aslında itfaiyeye, imdat diyen kişiyi başkası sandıkları için izin verdiğini gösteriyor

“Kurtarmayın onu!!!”
Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli merdivenlerden inerken gözlüklü, sakallı birisi inenlerden birisinin Aziz Nesin olduğunu fark ederek itfaiye görevlilerine “Onu kurtarmayın” dedi. Bu kişi Refah Partisi’nin belediye meclis üyesi Cafer Özçakmak’tı. Bunun üzerine, kurtarmaya gelen itfaiyecilerden birisi Aziz Nesin’i kolundan tutarak savurdu. Yani bildiğiniz linç edilmesi için kalabalığın içine attı. Yere düşen Aziz Nesin çevredekiler tarafından yumruk ve tekmelerle polis arabasına kadar sürüklendi. Arabaya bindirildikten sonra da saldırılar sürdü. Aziz Nesin’i bu saldırılardan bir komiser kurtardı. Nesin, polis arabasıyla hastaneye götürüldü.

Sonuç
Saat 21.00 itibarıyla askerler kontrolü ele geçirdiklerinde iş işten çoktan geçmişti.
Sonuç: 2 gösterici, 2 otel görevlisiyle birlikte toplam 36 ölü. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Metin Altıok da hastanede hayata gözlerini yumdu. Onun da ölmesiyle sayı 37’ye yükseldi. 37 insan öldü, Aziz Nesin bu yangından sağ çıktı
Günlükteki not
Otelde ölen 37 kişiden birisi olan Carina Thuys günlüğüne 2 Temmuz 1993 tarihinde şunları yazmıştır: “Şimdi durum kritik. Bir süreden beri oteldeyiz. Dışarıda büyük bir güruh bağırıyor. Bu otelde özgür düşünür, laik yazar Aziz Nesin kalıyor. O, Şeytan Ayetleri’ni yayımlamayı düşünüyor. Durum hiç de hoş değil. Kendimi gergin hissediyorum. Çünkü ne olacağını hiç bilmiyorum. Bu durum aşırı dincilerin bir oyunudur. Slogan atıyor ve tahribat yapıyorlar. Oldukça polis var. Ama ben ne yapabilirim ki? Bağırılıyor, çağırılıyor ama ben anlayamıyorum…”
2 Temmuz’da kim hangi görevdeydi?
Süleyman Demirel: “Polisle halkı karşı karşıya getirmeyin” ve “Olayda ağır tahrik var” ifadelerini kullanan kişi, cumhurbaşkanı aynı zamanda.
Tansu Çiller: “Olaya katılan vatandaşlarımızdan hiçbirine bir zarar gelmedi” müjdesini veren kişi, o dönemde başbakan.
Erdal İnönü: Otelde can pazarı yaşanırken “Endişelenmeyin, güvenlik güçleri yetişmek üzere” dedi, fakat kimse yardıma gelmedi. O dönem başbakan yardımcısıydı.
Mesut Yılmaz: “Abartmaya gerek yok. Bu kadar kişi bir futbol maçında da ölebilirdi.” diyen dönemin ana muhalefet partisi lideri.
Ahmet Yücetürk: Dönemin Sivas garnizon komutanı.
Cafer Erçakmak: Refah Partisi’nin belediye meclis üyesi. Aziz Nesin itfaiye merdivenlerinden inerken “Kurtarmayın onu” diyen kişi aynı zamanda. (Sonradan Fransa’ya kaçtığı anlaşıldı.)
Temel Karamollaoğlu: Dönemin Refah Partili belediye başkanı.
Doğukan Öner: Dönemin Sivas emniyet müdürü. “Müdahale etmeyin” emrini veren kişi.
Mehmet Gazioğlu: Dönemin İçişleri Bakanı ve “Oteli, otel sahibi kundaklamıştır” diyen kişi.
Şevket Kazan: Sanıkların gönüllü avukatlarından birisi ve bir dönemin Refah Partisi Adalet Bakanı.
2 Temmuz 1993’ten bu yana ne oldu, ne yaşandı, ne değişti?
AKP, sanıkları “terör affı” kapsamına almaya çalıştı. Katliamın iki sanığından birisi müebbet, diğeri yedi buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Olaylardan birkaç gün sonra karanlık bir adam olan Mehmet Ali Şadoğlu, Aziz Nesin’in “değersiz başı” için 250 bin dolar ödül koydu. O dönem belediye başkanı olan Temel Karamollaoğlu, genel seçimlerde Refah Partisi’nden milletvekili seçildi. Vakit Gazetesi, olayı Ergenekon terör örgütüne bağladı. Madımak Oteli katliamın her türlü izinden arındırıldı, altına da bir lokanta açıldı. Katliamla ilgili 21 Ekim 1993’te başlayan dava, 2 Temmuz 2012’de zaman aşımı sebebiyle tamamen düştü.

Yangın sonrası komik iddialar

Yangın sonrası bazı iddialar da ortaya atıldı. Oteldeki herkesin yangında ölmediği, bazılarının yangın söndürüldükten sonra otele giren bir “ekip” tarafından silahla öldürüldüğü iddia edildi. Bir de yine buna benzer bir şekilde, ölenlerin 17’sinin yangından önce kurşunlanarak öldürüldüğü ve bunun adli tıp raporuyla da kanıtlandığı, raporun sonradan yok edildiği iddia edildi. Bir iddia da, şenlikler başlamadan günler önce Milli Gençlik Vakfı’nın Konya ve Kayseri’deki kadrolarını Sivas’a getirttiği ve olayların tamamen planlı bir şekilde yürütüldüğü yönündeydi.

Tüm olayların baş mimarı Aziz Nesin o günü şöyle anlatmıştı

Ben Aziz Nesin. 1915 doğumluyum ve işin aslı yaşadığım toplumdan biraz farklı bir yapıdayım. Boyum kadar kitap yazmış, hayatımı yazmaktan kazanmış biriyim. Açık sözlüyüm, düşünürüm düşündüğümü söylerim. Bundandır ki, ömrümün uzun bir süresini ya hapishanelerde geçirdim ya ölümle burun buruna geldim. Ancak bir olay var ki yarası kapanmaz, kapanamaz.
Evet ben bir ateistim. İnananlara, inançlara saygı duyuyorum. ”Ben genelde 400 yıl önce ne olursa olsun, en doğru sözler olsun, bugün aynen onların yürürlükte kalmasından yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mevlana da öyle, tabii bunların içinde ölümsüz değerde sözler elbette vardır. Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o yüzden ben Müslüman değilim, yoksa Kuran’da da güzel sözler var. 1300-1400 yıl önceki sözlerin, kimin sözü olursa olsun, eskimeyeceğine inanmıyorum. Eskimiştir”, demiştim.
Tarihler 1 Temmuz 1993 idi. 4. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’taydık. Daha şehre gelmeden, özellikle benim hakkımda bildiriler yayınlanmaya başlanmış, hedef gösterilmiştim. İlk günden itibaren gerginlik had safhadaydı. 2 Temmuz günü ise yerel gazetelerde kullanılan sözler, bir nevi olacakların habercisiydi.
Röportaj yapmaya gelen İhlas Haber Ajansı muhabiri, aslında o güruhun içinden geçenleri anlatmaya, cevap almaya gelmişti.
Sürekli camianın tahriklere kapıldığını söylüyordu. Tahrik olabilirler, bunda sıkıntı yoktu. Ancak tahrik olan dövmez, öldürmezdi. Duyarlılık öldürmek değildir arkadaş.
Bu tartışmadan sonra apar topar otele geçtim.
Zaten gün içerisinde gerginlik şehrin belli yerlerinde iyiden iyiye tırmanmıştı. Akşam saat 5 sularında ise gözü dönmüş kalabalık Madımak Oteli’nin önündeydi. Dışarı ile iletişimimizi sağlayan tek araç telefondu artık. Erdal İnönü arandı ve ona ”Erdal Bey sanırım dışarıdaki sloganları ve camlarda patlayan taş sesleri size kadar ulaşıyor olmalı dedim.” gereken önlemin alınacağını söyleyip, azalan umutlarımızı biraz olsun tazelemişti.
Ancak kalabalığın öfkesi dinmiyor, güruhu sakinleştirmek adına konuşan belediye başkanı ne kadar reddetse de ‘gazamız mübarek olsun’ sözüyle adeta çığırtkanlık yapıyordu. Bundan sonra olacaklar kitle psikolojisinin sonuçlarıydı. ‘Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak’ , ‘Laiklere ölüm’ , ‘Yaşasın şeriat’ ve ‘Sivas Aziz’e mezar olacak’ sloganları, aslında hedefin sadece ben olmadığını anlatmaya çalışıyor gibiydi.
Önce yağmalama sonra ise ‘yakın ulan yakın’ sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçlar ateşe verilmişti. Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm bilmiyorum fakat ölüme en yakın olduğum anı artık görebiliyordum.
Odamda Lütfi Kaleli ile birlikte çaresiz bir bekleyiş içerisindeyken, aşağı taraftan korkunç çığlıklar gelmeye başladı. Bağırıldı, yardım istendi ve sonra sesler sustu. Artık sıra bendeydi. Kesin olarak ölüme hazırdım. Hatta Lütfi Kaleli birkaç kez ‘ölüyoruz abi’ dedi. Dedim ölüyoruz, öleceğiz. Başka çare yok.Sonra dönüp Lütfi’ye ”Sayın Kaleli beni şu yatağa yatır, bu güruha kötü bir ceset vermek istemiyorum. Korkarak ölen bir adam gibi görünmeyeyim. Köşeye büzüşmüş bir adam gibi ölmeyeyim.” dedim. Sonrasında Lütfi’nin önerisiyle camlara doğru koştuk ve yardım istemeye başladık. O sırada otelin önüne yaklaşan bir etfaiye bizi kurtarmak için yeltendi.
İtfaiye merdivenlerinden inerken, sonradan Refah Partisi Meclis üyesi olduğunu öğrendiğim Cafer Özçakmak ‘Asıl öldürülecek hayvan burada’ dedi ve tam kurtuluyorum derken artık Sırat Köprüsü’nde gibiydim. Devam etsem linç, geri dönsem cehennem vardı.
Merdivenlerden inerken, çökmüş haldeydik… O sırada görevlilerden biri beni bileğimden çekerek kalabalığın ortasına attı. Yere düştüm, tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sonrasında polis arabasına kadar sürüklendim. Yaralı olarak kurtulmuştum ancak 35 can, 33′ü aydın 35 insan, yıllar sonra bile yeri doldurulamayacak onlarca değer katledilmişti.

O gün kurtulan Aziz Nesin, Madımak yangınından 2 sene sonra nalları dikti. Nesin Vakfı’nın bahçesine yakınları dışında kimsenin bilmediği bir yere gömüldü. Vasiyeti üzerine tören yapılmadı.

http://halkinkurtulusu.net/?p=8366


İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir