Darağacında 3 Armut…

Deniz Gezmiş o dönemde kendisine gösterilen sahte sevgi ile coşuyor, coştukça şımarıyor ve fevri hareket ediyordu. Marksist-Leninist ideolojinin tek sözcüsü gibiydi. Kendisi gibi öne çıkanlardan hiç hoşlanmıyordu. Bunlar arasında TİKKO’nun kurucusu İbrahim Kaypakkaya da bulunuyordu. Deniz Gezmiş ile İbrahim Kaypakkaya arasında yaşanan ve bu iki gruba bağlı militanların birbirlerinden nefret etmelerine de neden olan bu olay şöyle gelişmişti.

İbrahim Kaypakkaya, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda meydana gelen bir olay nedeniyle tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konur. Deniz Gezmiş de aynı cezaevinde tutukludur. Deniz, Öğrenci hareketleri nedeniyle cezaevine gelen gençlerle sabahları spor, akşamları ise teorik eğitim yapmaktadır. Deniz 1.91 boyunda, İbo ise ondan daha küçüktür. İbrahim Kaypakkaya fikirlerini belirtir. Fikirlerini belirttiği için karşı taraf rahatsızlıkla karşılar ve uyarı yapar. Uyarılara aldırmaz ve bir kaç kez aynı şekilde fikirlerini belirtir. Vural Yıldırımoğlu, İbo’nun yanına gelerek, “Bak bunlar dev gibi, bunlarla tartışma. Eşit değilsiniz”, der. Devamında Deniz ile İbrahim, “Sosyal emperyalizm konusunda tartışmaya girer. Deniz, “Sosyalizme soldan ihanet ediyorsunuz”, der. İbo, “Sosyal emperyalizmi sosyalizm olarak gösterenlerdir sosyalizme asıl ihanet edenler”, deyince, Deniz, sinirlenip İbo’ya bir yumruk atar.

Bir başka olay ise Deniz Gezmiş ve Perinçek grubu arasında yaşanır. Olay 5 Haziran 1970’de meydana gelir. PDA yandaşlarının yayım ve tutumlarından hoşlanmayan Deniz Gezmiş, PDA”nın İstanbul”daki bürosunu basarak “devrimci şiddet” uygular. Bunun üzerine PDA bir bildiri yayımlayarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ağır bir dille eleştirir:

“Demokratik güçlerin birbirine karşı zor kullanmasını hiçbir gerekçe ile doğru göremeyiz. Halk içindeki çelişmeleri zorbalıkla çözmeye çabalamak devrimci bir davranış olamaz. Hele bu yolda kullanılan kaba kuvveti “devrimci şiddet” olarak nitelemek, devrimci şiddet kavramını yozlaştırmak ve ona işçi sınıfı düşmanlarının istediği anlamı vermek olur.”

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile Doğu Perinçek ve arkadaşları arasındaki bu husumet “Denizlerin” idamlarına kadar sürer. Hatta “Denizleri” kurtarmak ve idamı engellemek için tüm örgütler  seferber olurken Doğu Perinçek ve arkadaşları idamları umursamaz tavırlarla 23 Mart 1971 tarihinde “Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş arkadaşlara Açık Mektup yazarak onların yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu Kamuoyuna duyuruyordu. Açık mektupta “(…) Halkla sağlam devrimci bağları olmayan, halk içinde erimeyen bir grup insan, ne kadar çok ve modern silahlara sahip olursa olsun, ne kadar kişisel kahramanlık vasıfları taşırsa taşısın devrim yolunda ilerleyemez. Devrimci gençliğin içinde ve önünde yiğitçe savaştınız, halkımıza hizmet ettiniz. Bütün devrimciler gibi, hatalar yaptınız. Son birkaç ay yaptığınız işler ise, büyük hatalar taşımaktadır” denilerek yoğun bir eleştiri yağmuruna tutulmuşlardır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, inandıkları idealler için mücadele etmişler ve bu mücadele sonrasında da idam edilmişlerdir. İnandıkları uğruna mücadele etmelerinin ve bu uğurda ölümü göze almalarının inkârı zor bir hayranlık duygusu yarattığı söylenebilir. Fakat bu hayranlık duygusundan sıyrılarak bazı noktalara temas etmekte fayda var.

Deniz Gezmiş’in idamında, öğrenci liderliğinden profesyonel devrimciliğe geçişinin ve THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) çatısı altında yürüttüğü mücadele etkili olmuştur. Yoksa Deniz Gezmiş, isyankâr ve romantik bir gençlik lideri olduğu için idam edilmemiştir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesini onayladığımız veyâ bu idamları ve dönemin cuntasını şirin gördüğümüz için söylemiyoruz bunları. Amacımız, Deniz Gezmiş’in ve THKO’nun ideolojik çizgisinden söz etmek.

Her ne kadar THKO’nun en bilinen ismi Deniz Gezmiş ise de, örgütün teorik liderinin Hüseyin İnan olduğu konusunda herkes mutabıktır. THKO gibi döneme damgasını vurmuş bir örgütün ne yazık ki teorik metinleri azdır. Mahir Çayan liderliğindeki THKP-C, THKO’ya kıyasla çok daha sağlam bir teorik altyapıya sahiptir. Bu sebeple de, THKO dağılırken, THKP-C varlığını başka örgütler çatısında devam ettirebilmiştir.

THKO’nun yapısını ve bu örgütü oluşturanların dünyaya bakışını yansıtan, Hüseyin İnan tarafından kaleme alınmış Türkiye Devriminin Yolu başlıklı broşürdür.

Türkiye Devriminin Yolu başlıklı broşür göz önüne alındığında, Deniz Gezmiş’e bugün sahip çıkanlardan bir kısmının aynı zamanda sıkı birer Kemalist olması da çok şaşırtıcı bir hâle gelmektedir.

Evet, Deniz Gezmiş ve THKO davasının diğer sanıkları savunmalarında Mustafa Kemal’e ilişkin olumlu bir tavır takınmışlardır. Fakat, THKO’nun Mustafa Kemal’i ile resmî ideolojinin ve bugünkü ulusalcıların Mustafa Kemal’inin farklı kişilerdir. Bugünkü ulusalcılık tarafından öne çıkarılan Mustafa Kemal, ulus-devlet anlayışının kurucusu ve Türk milliyetçisi bir figürdür. Oysa THKO, Mustafa Kemal’i, Türkiye Kurtuluş Mücadelesinin önderi ve dolaylı olarak Türk-Kürt devletinin kurucusu olarak tanımlamaktadır.

Bugün Ak Parti’yi PKK ile bir tutacak ölçüde Kürtçü sayan ulusalcılarımız, Deniz Gezmiş’e ve THKO’ya sahip çıkarken, THKO’nun teorik metni olan Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972) broşüründen habersizdir. Bakın o metinde Kürt meselesi ile ilgili olarak ne denilmekte:

“Türkiye’deki tüm emekçilerin çıkarlarına en uygun çözüm yolu da bölgesel özerklik olacaktır. Bölgesel özerkliğin sınırlarını ve kapsamını da ancak aynı sosyal ve iktisadî yaşantıya sahip olan halkların kendileri tayin eder. Biz, bu özerklikte titizlikle Türkiye’de uluslararası (sosyalist) kültürün ve iktisadî yapının korunmasına çalışmalıyız. Çalışmalıyız, çünkü sosyalist, uluslararası kültür ve iktisadî ilişkiler bütün çalışan sınıf ve tabakaların çıkarınadır.”

Bölgesel özerklik, Leyla Zana tarafından ilk olarak dillendirilen, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da geliştirdiği Demokratik Cumhuriyet tezinin yansıması olan ve Bugün bölücü parti tarafından son kongresinde yol haritası olarak benimsenen bir görüştür. Yani, Deniz Gezmiş’in önderliğini yaptığı THKO, bugün İmralı’da Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen Demokratik Cumhuriyet tezinin ve bölücü parti  tarafından savunulan özerklik projesinin ilk temsilcisidir.

“Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan iyi ki asılmıştır” demediğimizi bir kez daha belirtelim. Fakat Deniz Gezmiş ve arkadaşları, bugün Ak Parti veya başka gruplar tarafından dile getirildiği takdirde Kürtçülük sayılacak pek çok önerinin de ötesinde fikirlere sahip bir devrimciler idi. Bu yüzden de idam edildi.

Beyazıt’ta öğrenci korteji düzenleyen âsi bir genç miydi Deniz Gezmiş? Hayır. O kadarla kalsa idi, bu ölçüde yaygın bir yankı bırakamazdı. Fakat kabul etmek gerekir ki Deniz Gezmiş ve arkadaşları, bugün pek çoğunun kulak tıkadığı tezleri seslendiriyorlardı; özellikle de Kürt sorunu bağlamında. Sanırım bu durum, başta Roj TV olmak üzere pek çok Kürtçü yayın organı tarafından niçin Deniz Gezmiş anısına bu kadar ateşli yayınlar yapıldığını açıklamaktadır.

Son bir tespitle yazıyı bitirelim. Bilindiği gibi 68 kuşağının sonradan sivrilen devrimci liderlerinden birisi de, İbrahim Kaypakkaya’dır. Deniz Gezmiş’e duyulan bu ateşli aşkın, Kaypakkaya’dan esirgenmesi de ilginç. Kaypakkaya da Deniz Gezmiş’lerin çevresinden yetişmiş bir sosyalist devrimci iken, niçin adı-sanı ulusalcılarımızca bir kez olsun anılmaz? Yoksa bunun sebebi, Kaypakkaya’nın Kemalizme karşı olması mıdır?

Deniz Gezmiş gibi devrimci bir lideri, özerk bir Kürdistan talebine karşı bile, sırf Mustafa Kemal’e yaptığı bazı atıflardan ötürü bu kadar makbul sayan ulusalcılarımıza Allah akıl fikir versin! Zirâ, akıl ve fikir olmadan tutarlılık olmuyor.

Sayfalar: 1 2 3 4 5

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir